Sana sesleniyorum zeki insan…
Bu yazıyı uluslararası ilişkileri anlatmak için yazmadım ya da bugüne kadar okuduklarının neden seni hep sonuçlara mahkûm ettiğini fark ettirmek için de yazmadım. Çünkü dünya, olan bitenle yönetilmez; olan biteni planlayanlarca yönetilir.
Uluslararası ilişkiler bir bilim midir gerçekten, yoksa istihbaratın açık kaynaklara sızmış hâli mi? Eğer bilimse neden sessizliği ölçemez? Neden hiçbir teori, bir ülkenin ne zaman sustuğunu açıklayamaz?
Oysa istihbarat bilir zeki insan: En kritik bilgi, söylenen değil; bilerek söylenmeyendir. Devletler karar alır derler. Oysa karar, görünen son halkadır. Ondan önce ne vardır? Algı vardır. Tehdit tanımı vardır. Zaman baskısı vardır. Ve hepsinden önce hangi bilginin bilgi sayılacağına kimlerin karar verdiği vardır. İşte uluslararası ilişkiler tam burada, akademik kılığını çıkarır; kognitif bir savaşa dönüşür.
İstihbarat nedir zeki insan? Casusluk mu? Hayır. İstihbarat, düşmanın ne yapacağını bilmek değildir. İstihbarat, düşmanın ne yapmayı düşünmediğini bilmektir. Çünkü düşünülmeyen ihtimal, en büyük kör noktadır. Uluslararası ilişkiler literatürü bu kör noktalarla doludur. Çünkü bu alan, niyetleri değil; niyetlerin anlatılabilir versiyonlarını inceler.
Stratejiye gelelim. Strateji hamle yapmak mıdır? Hayır. Hamle yapan herkes stratejik değildir. Strateji, planlarına uygun hamleler yaptırabilme disiplinidir. Ne zaman duracağını bilmeyen, ne kadar güçlü olursa olsun zayıftır. Strateji, gücü kullanmak değil; gücün kullanılacağı ana kadar zamanı kontrol edebilmektir. O yüzden stratejik akıl, hızla değil; canlılığını hiç yitirmeyen sabırla ölçülür.
Peki kognitif hegemonya nedir? Bu, tankların giremediği yere giren güçtür. Kognitif hegemonya, sen bir şey düşünmeden önce, hangi düşüncenin makul sayılacağına karar verilmiş olmasıdır. Savaşın adı daha konmadan, tarafları belirlenmişse zeki insan, orada savaş yoktur; zihinsel teslimiyet vardır.
Uluslararası ilişkiler işte bu yüzden masum değildir. Çünkü bu alan, yalnızca devletler arası ilişkileri anlatmaz; halkların hangi soruları sormaya hakkı olduğunu da belirler. Hangi savaş “meşru”, hangi müdahale “insani”, hangi direniş “terör” sayılacak… Bunlar askerî değil; kognitif kararlardır. Diplomasi dedikleri şey, çoğu zaman barışın dili değil; istihbaratın gecikmeli konuşmasıdır. Masada söylenen cümleler, sahada çoktan test edilmiştir. Açıklamalar, kararın kendisi değil; kararın toplumlar tarafından sindirilme biçimidir. O yüzden gerçek güç, açıklama yapanlarda değil; açıklamaya ihtiyaç duymayanlardadır.
Ben uluslararası ilişkileri haritalardan okumam zeki insan. Ben zihin haritalarından okurum. Hangi toplum neye hazırlandı? Hangi korku normalleştirildi? Hangi kavram yavaş yavaş zehir gibi dile sokuldu? Çünkü istihbarat, bilgi toplamaz; alışkanlık üretir. Strateji, plan yapmaz; refleks inşa eder. Kognitif hegemonya ise galip gelmez; itiraz ihtiyacını ortadan kaldırır.
Ve şimdi son soruma geliyorum. Eğer uluslararası ilişkiler gerçekten dünyayı anlamak için varsa, neden bu alanın ürettiği her teori, bir istihbarat başarısızlığının ardından parlatılır? Yok eğer bu alan, dünyayı anlamak için değil de, geç kalınmış kararları akıllı göstermek için varsa… O zaman sence biz bir bilim mi okuyoruz zeki insan, yoksa gücün kognitif kamuflajını mı?
Satırlarımı sana bilgi vermek için değil, bazı kelimeler kulağına her geldiğinde artık irkil diye yazdım. Çünkü çağımızda savaşlar cephede kazanılmıyor, insanlara neyi sorgulamayacağı öğretildiğinde kazanılıyor.
Ve unutma zeki insan…En büyük istihbarat başarısı, düşmana yanlış bilgi vermek değil, düşmana doğru soruyu hiç sordurmamaktır.
Gürkan KARAÇAM
#istihbarat #strateji #kognitifhegemonya #soru

Yorum bırakın