HARİTAYA BAKAN YANILIR, TAKVİMİ OKUYAN KAZANIR: DOĞU AKDENİZ’DE ASIL SAVAŞ NEREDE?

Düşünen zeki insan şunu bilir: Tehdit her zaman üzerine yürüyen değildir; tehdit seni olduğun yerde oyalarak geçendir. O yüzden soruyu tersten soralım. Doğu Akdeniz’de gördüğümüz ittifaklar gerçekten Türkiye’ye saldırmak için mi kuruldu, yoksa Türkiye’nin zamanını, dikkatini ve karar ritmini yönetmek için mi? NEDEN HERKES GEMİLERİ SAYARKEN KİMSE DAKİKALARI SAYMIYOR? Neden haritalar konuşulurken takvimler fısıltıyla geçiştiriliyor?

Bak, basitleştirelim ki herkes anlasın zeki insan. Bir güç gerçekten saldırmak istese ne yapar? Hazırlığını gizler, hamlesini kısa tutar, sonucu hızlı alır. Peki bu tabloda ne görüyoruz? Sürekli konuşan, sürekli toplantı yapan, sürekli “mesaj” veren ama bir türlü sonuca gitmeyen bir yapı. Zeki insan burada durur ve sorar: Bu kadar gürültü neden? Çünkü gürültü, sessiz olanı örtmek içindir. Sessiz olan ne? Zamanın yavaş yavaş Türkiye’nin elinden alınmak istenmesi.

Arkadakiler kimler diye soranlar hâlâ yanlış yerde duruyor. İsim arayanlar oyunu kaçırıyor. Arkada bir devlet yok; arkada bir düzen var. Bu düzen silah satmaktan çok kelime satar, üs kurmaktan çok algı kurar, savaş ilan etmekten çok tereddüt üretir. “Risk”, “yalnızlaşma”, “gerilim”, “maliyet”… Bu kelimeler neden aynı anda piyasaya sürülür? Çünkü kelimeler rastgele dolaşmaz; kelimeler önce zihinleri, sonra kararları hizaya sokar.

Şimdi en rahatsız edici yere girelim zeki insan. Asıl tehdit ne? Donanma mı? Enerji hatları mı? İttifaklar mı? Hayır. Asıl tehdit, Türkiye’nin kendi refleksiyle hareket etmek yerine, başkasının takvimine göre düşünmeye zorlanmasıdır. Tanım yapalım, çünkü tanım yapmayan kaybeder: Zaman kuşatması, bir devleti geri adım attırmadan, ileri hamlesini geciktirerek etkisizleştirme sanatıdır. Bu sanatta kimse sana “dur” demez; sana “biraz daha düşün” der. Düşünmek erdemdir ama başkasının kurduğu sorularla düşünmek, zihin felcidir.

Peki neden doğrudan kışkırtma yok? Çünkü doğrudan kışkırtma Türkiye’nin refleksini çalıştırır. Refleks, bu milletin genetik mirasıdır. Ama dolaylı baskı ne yapar? Tereddüt üretir. Tereddüt ne yapar? Karar hızını düşürür. Karar hızı düştüğünde ne olur? Güç, masada erir; sahada değil.

Zeki insan şunu çok iyi bilir: Güçlü devletler savaşta değil, beklerken zayıflatılır.

Şimdi soruyu büyütelim zeki insan. Türkiye bu oyunda neden sürekli “tehdit var mı yok mu?” sorusuna sıkıştırılıyor? Çünkü bu soru savunma sorusudur. Savunma sorusu soran, oyunu baştan kaybetmiştir. Asıl soru şudur: Bu oyunda kimin zamanı çalınıyor? Eğer cevap “Türkiye” ise, tehdit zaten başlamıştır. Çünkü zamanını kaybeden devlet, haritasını da kaybeder. Harita çizgileri kalır ama anlamı gider.

Peki çözüm ne? Daha sert söylem mi? Daha çok gemi mi? Karşı ittifak mı? Bunlar kolay cevaplar. Zeki insan kolay cevaplardan şüphe eder. Çözüm şudur: Çerçeveyi değiştirmek. Tanım yapalım: Çerçeve kurmak, hangi soruların sorulacağını belirlemektir. Sen soruyu kurmazsan, başkası seni kendi sorusunun içine hapseder. Türkiye’nin yapması gereken “Bize ne yapıyorlar?” diye sormak değil, “Bu oyunu neden bu takvimde oynuyorlar?” diye sormaktır. Takvimi anlayan, haritayı yeniden çizer.

Son soruya geliyoruz zeki insan. Bu ittifaklar gerçekten güçlenirse mi tehlikelidir, yoksa biz onları yanlış okursak mı? Sen zeki insansın tereddüt etmezsin: Yanlış okunan her tablo, gerçeğinden daha tehlikelidir. Çünkü yanlış okuma, seni yanlış hamleye zorlar. Yanlış hamle, bazen hiç hamle yapmamaktır. Ve hiç hamle yapmamak, başkasının hamlesine hizmet etmektir.

Doğu Akdeniz’de asıl cephe deniz değildir; zihindir. Asıl silah füze değildir; zamandır. Asıl soru “Kim kiminle?” değil; “Kim, kimin saatini kuruyor?” sorusudur. Bu sorunun cevabını veren devlet tehdit altında değildir; tehdit üreten taraftır. Düşünen zeki insan burada susar, çünkü susmak bazen cevabın ta kendisidir. Ama devlet susmaz.

Devlet ya saati kurar ya da başkasının alarmıyla uyanır.

Gürkan KARAÇAM

#doğuakdeniz #saat #karar #zamandaralıyor

Yorumlar

Yorum bırakın