Düşünen zeki insan şunu çok iyi bilir: Mesaj almak zayıflık değildir. Zayıflık, mesajı yanlış yerden okumaktır.
Bugün bazıları Türkiye’ye bir mesaj verildi mi verilmedi mi tartışmasına kilitlenerek büyük bir hataya düşüyor. Oysa bu, yerli ve milli bir soru değildir. Çünkü bu soru, Türkiye’yi istisna gibi gösterir. Gerçek şudur: Mesaj almayan güçlü devlet yoktur. ABD de alır, Çin de alır, Rusya da, İngiltere de, Fransa da.
Asıl fark şuradadır:Kim mesajı panikle, kim mesajı akıl soğukkanlılığıyla okur? Şimdi, dünyadan somut ama abartısız örneklerle ilerleyelim; bilgi yarışına girmeden, akıl kurarak.
Amerika Birleşik Devletleri…
ABD’ye mesaj verilmez diyen ya saf, ya da okumayı reddediyordur. ABD, dünyanın dört bir yanına dağılmış askeri varlığı nedeniyle mesajları en sık alan ülkelerden biridir. Bir üs çevresinde yaşanan “izahı zor” güvenlik açığı, kritik bir ziyaret öncesi ortaya çıkan teknik sorun, müttefik coğrafyada aniden yükselen kontrol dışı krizler… Bunların hiçbiri “ABD çöktü” anlamına gelmez. Aksine şunu söyler: “Oyunun mutlak sahibi yok.”
ABD bu mesajları nasıl okur? Fail aramaz. Gürültü yapmaz. Karar mimarisini değiştirmez. Not alır. Yoluna devam eder.
Çin…
Çin’e verilen mesajlar nadiren kinetiktir. Çin’e mesaj akış üzerinden verilir. Tedarik zinciri yavaşlar, finansal bir kanal tıkanır, diplomatik bir süreç beklenmedik şekilde donar. Kimse çıkıp “Çin zafiyet yaşadı” demez. Çünkü Çin için mesele olay değil, zamanlamadır. Çin de mesaj alır; ama karar mekanizmasını teslim etmez.
Rusya…
Rusya’ya verilen mesajlar bazen uçağa, bazen sınıra, bazen “tatbikat” kelimesinin arkasına gizlenir. Ama Rusya bu mesajları şöyle okur: “Bu bir denge hatırlatmasıdır.” Fail tartışması yapmaz; karşı hamleyle değil, konum ayarlamasıyla cevap verir.
İngiltere…
İngiltere’ye mesajlar en sessiz verilenlerdir. Bir bilgi sızıntısı, bir diplomatik yalnız bırakma, bir ittifak içi soğukluk… Bunlar İngiltere için mesajdır. Ama İngiltere’nin refleksi bağırmak değildir. Çünkü İngiliz aklı bilir ki mesaj alan değil, mesajı yanlış okuyan kaybeder.
Fransa…
Fransa’ya mesajlar genellikle Akdeniz sahnesinde görünür. Sert açıklamalar, askeri duruşlar, sembolik hamleler… Ama Fransa da bilir ki bu tür mesajlar güçsüzlük değil, rekabetin ciddiyetidir. Fail aramaz; pozisyon alır.
Şimdi bu tabloyu Türkiye’ye taşıyalım. Türkiye’ye mesaj verilmiş olabilir mi? “Olabilir”.
Bu, Türkiye’yi zayıf mı gösterir? Hayır!Çünkü güçlü devlet olmanın bedeli şudur: Sessiz mesajlarla gürültülü muhatap olmamak. Asıl soru tekrar karşımıza çıkıyor ve bu soru yerli ve millidir: Türkiye bu mesajla karar mekanizmasının milliliğini kaybetti mi? Cevap yine nettir: Hayır.
Türkiye’nin karar mekanizması hâlâ içeride. Hâlâ kendi önceliklerine göre işliyor. Hâlâ panikle değil, kayıtla ilerliyor.
Düşünen zeki insan şunu fark eder: Türkiye bu olaydan sonra dilini değiştirmedi. Rotasını değiştirmedi. Refleksini dışarıya teslim etmedi. İşte bu, en büyük güç göstergesidir.
Şimdi soruları biraz daha yükseltelim düşünen zeki insan;
Bir devleti zayıf yapan olay mıdır, yoksa olaya verilen zihinsel tepki midir?
Mesaj almak mı tehlikelidir, yoksa mesajı fail avına dönüştürmek mi?
Büyük devletler neden bazen sessiz kalır, küçük zihinler neden hemen bağırır?
Karar mekanizmasının milliliği, olayların sıfırlanmasıyla mı korunur, yoksa aklın merkezde tutulmasıyla mı?
Asıl bağımsızlık, tehdit yaşamamak mıdır, yoksa tehdidin zihni işgal etmesine izin vermemek midir?
Bu soruların hepsi bizi aynı yere çıkarır. Düşünen zeki insan son söz şudur ve net olmalıdır: Mesaj almayan devlet yoktur. Ama mesajı yanlış sorularla okuyan devlet vardır. Türkiye bugün o yanlış soruyu sormayan taraftır.
“Kim yaptı?”ya takılmayan, “Karar aklı hâlâ bizde ” diyen taraftır.
İşte bu yüzden mesele bir uçak değildir. Mesele, aklın uçağının hâlâ millî pistte durup durmadığıdır ve evet, durmaktadır.
Gürkan KARAÇAM
#uçak #libya #ankara #Türkiye #mesaj

Yorum bırakın