Dava Adamlığı Bedel Ödemek midir, Yoksa Bedeli Azaltacak Aklı Üretmek mi?

Düşünen insanın ezberle işi olmaz çünkü bilir; her ezber, bir önceki çağın konforudur; gelecek ise konforu affetmez.

Öyleyse soralım: Dava adamlığı gerçekten bedel ödemek midir, yoksa bedeli azaltacak aklı üretmek mi? Eğer bedel kaçınılmazsa, bu bedeli kim, ne zaman ve hangi eksiklik yüzünden öder?

Hak nerede durur düşünen insan; gürültünün içinde mi, yoksa sessizce çalışan bir zekânın yanında mı? Ve Eğer hak, haklı olmaktan fazlasını gerektiriyorsa, yalnızca inanmak yeter mi?

Düşünen insan sen bilirsin: Cesaret yürütür ama akıl yön verir ve yönsüz cesaret masal kahramanı üretirken yönlü akıl ise kaderi değiştirir. Türk milliyetçiliği burada durup kendine sormak zorundadır: Biz hâlâ bedel ödeyen bir millet olarak mı anılacağız, yoksa bedel ödetmeyen aklı kuran bir millet olarak mı? Ve eğer bir dava sürekli bedel üretiyorsa, sorun sadece düşmanda mıdır; yoksa çağın gereklerini okuyamayan zihinlerde mi?

Söylesene düşünen insan; fedakârlık kutsal olabilir ama sürekli tekrar ediliyorsa, bu kutsallık plan eksikliğini örtüyor olabilir mi?

Şu sorulardan daha fazla kaçabilir miyiz; Bilim üretmeyen bir milliyetçilik, hak iddiasını ne kadar sürdürebilir? Teknolojiyi yönetenler oyunu kurarken, yalnızca itiraz edenler hangi masada söz alır? Eğer çağ algoritmalarla şekilleniyorsa, hak için taraf olmak artık veriyle düşünmeyi, sistem kurmayı, yapay zekâyla strateji üretmeyi gerektirmez mi? Dava, yalnızca meydanlarda mı savunulur, yoksa laboratuvarlarda, yazılım mimarilerinde, karar algoritmalarında mı tahkim edilir?

ADANMIŞLIK NEDİR PEKİ?

Yanlışta ısrar etmek mi, yoksa her yeni çağda doğruyu yeniden inşa edecek zihinsel cesareti göstermek mi?

Düşünen insan söylesene; Eğer sürekli bedel ödüyorsak, bu bir erdem mi, yoksa öğrenememenin faturası mı? Gerçek dava adamlığı, şehit vermeyi kutsamak mı, yoksa şehit vermeyecek bir aklı ve sistemi kurmak mı?

Türk milliyetçiliği, duyguyla başladı doğrudur;

Ama akılla devam etmezse, tarih olur fakat gelecek olamaz. Oysa çağın ötesine geçen milliyetçilik, duyguyu disipline eder, inancı bilimle buluşturur, sadakati teknolojiyle güçlendirir.

Ve en zor soruya gelelim: Hak kimin yanındadır? Hak, bedel ödeyenin acısına değil; bedeli gereksiz kılan zekânın iradesine yaklaşır. Hak, yalnızca karşısındakini değil, kendi eksiklerini de görüp aşabilenlerin yolunu açar. Bu yüzden dava adamlığı, artık yalnızca göze almak değildir. DAVA ADAMLIĞI; öngörmek, üretmek, sistem kurmak ve bedeli baştan iptal edecek aklı inşa etmektir.

Düşünen insan sen bilirsin; Bedel ödemek sadece bir sonuçtur oysa GERÇEK DAVA ADAMLIĞI BEDELİ AZALTACAK AKLI ÜRETMEKTİR.

Gürkan KARAÇAM

#davaadamlığı #akıl #teknoloji #disiplin #türkmilliyetçiliği #zeka

Yorumlar

Yorum bırakın