Düşünen insan, baştan anlaşalım. Bu satırlarım komplo üretmez. Çünkü komplo, aklın kanıtsız korkuya teslim olmasıdır. Benim meselem korku değil; idrak.
O hâlde soruyla başlayalım.
“Üst akıl” denilen şey gerçekten nedir? Emirlerini iblisten alan metafizik bir karanlık mı? Yoksa hakikatle yüzleşemeyenlerin, batılı zekice paketleyip meşrulaştırma çabası mı?
Peki asıl soru şu değil mi: Bir akıl gerçekten “üst” ise, neden sürekli kendini gizleme ihtiyacı duyar? Şunu kabul edelim: Soruyu doğru kuramazsak, cevabı baştan kaybederiz ve yanlış sorular, her zaman yanlış iktidarları üretir.
MUSTAFA KEMAL “Dünyayı eski çağlardan beri cemiyetler yönetir” derken, şeytanlardan mı söz ediyordu, gizli tarikatlardan mı? Hayır. O, tarihin kişilerle değil, süreklilik gösteren akıl disiplinleriyle aktığını söylüyordu. Yani mesele “kim” değil; nasıl düşünen bir aklın hâkim olduğu meselesiydi.
Buradan devam edelim.
Fransız İhtilali bir başlangıç değildi. Bir kopuş hiç değildi. O, çok daha eski bir aklın yöntem değiştirmesiydi. İhtilalden önce güç neredeydi? Taçtaydı, soydaydı, kılıçtaydı. Görülebiliyor, hedef alınabiliyor, yıkılabiliyordu. İhtilalden sonra ne oldu? Güç; hukuka, kurala, sisteme, dile, kavrama taşındı. Yani akla benzeyen ama hakikatten kopuk bir düzen kuruldu.
Sorayım: Görülemeyen güç, yıkılabilir mi? Hesap yapan akıl, sorgulanmadan hükmedebilir mi?
Peki düşünen insan, çıkar merkezli akıl neden bu kadar uzun süredir iktidarda? Neden bu kadar rağbet gördü? Neden bu kadar insan onun peşinden gitti?
Çünkü hız vaat etti. Derinlik ise sabır isterdi. Çünkü kazancı hemen gösterdi. İdrak ise bedel isterdi. Çünkü kalabalıklara seslendi. İdrak bireye hitap ederdi. Çünkü korkuyu yönetti. Anlam ise sorumluluk yüklerdi. Çünkü hazır cevap sundu. İdrak yeni sorular doğururdu. Çünkü konfor sağladı. Hakikat ise rahatsız ederdi.
Ve belki de en acı olanı şu: İnsanlar düşünmekten çok rahatlamayı seçti.
Ama şimdi kaçamayacağımız sorular var: Bu kadar rağbet gören bir akıl, neden hâlâ meşruiyet üretmek zorunda? Neden sürekli kendini anlatıyor? Neden hâlâ ikna etmeye çalışıyor , korkutuyor, yönlendiriyor? Çünkü rağbet başka şeydir, haklılık bambaşka ve tarih şunu defalarca gösterdi: Rağbet geçer, idrak kalır. İktidarın değil, anlamın zamanı gelir ve o zaman, sessiz olan akıl; gürültülü olanı aşar.
Şimdi tanım yapalım.
ÇIKAR MERKEZLİ AKIL NEDİR? İnsanı amaç değil araç gören akıldır. Ahlakı ilke değil esneklik sayar. Hakikati değil verimi esas alır. Çatışmayı problem değil yakıt olarak görür. Zekidir ama derin değildir. Çünkü derinlik, hakikat ister.
Peki karşısında ne var?
Ona sadece “hak” demek yetmez. Ben buna idrak merkezli akıl diyorum. İDRAK MERKEZLİ AKIL; İnsanı araç değil emanet görür. Gücü değil anlamı esas alır. Sonucu değil süreci gözetir. Aklı ahlaktan ayırmaz. Bilgiyi silah değil sorumluluk sayar.
Şimdi soruyu daha da keskinleştirelim: Eğer bugün “üst akıl” diye yüceltilen şey gerçekten aklın zirvesi olsaydı, neden bu kadar korku üretmek zorunda kalsın? Neden sürekli krizlere, kaosa, bölünmelere ihtiyaç duysun? Neden insanı sakinleştirmek yerine tedirgin etsin? Çünkü bu akıl hegemoniktir, ama meşru değildir. Hâkimdir, ama haklı değildir ve asıl mesele tam da buradadır: Batıl akıl, ki ben ona artık ÇIKAR MERKEZLİ AKIL diyorum; üstünlüğünü gücünden değil, hakikatin henüz örgütlenememiş olmasından alıyor. Ama artık bir şey oluyor. Algı eskisi kadar ikna edemiyor. Korku eskisi kadar bağlayamıyor. Sorular çoğalıyor ve insanlar cevaplardan yeterince tatmin olamıyor. Ve bil ki düşünen insan, İDRAK MERKEZLİ AKIL uyanır uyanmaz, çıkar merkezli akıl önce savunmaya, sonra yalvarmaya başlayacaktır.
BU BİR İBLİS HİKÂYESİ DEĞİL. Bu bir akıl savaşı ve her akıl savaşı şunu gösterir: Kısa vadede kazandıran akıl hep ilerler ama uzun vadede hakikate yaslanmayan her akıl çöker. O yüzden bunu net söylüyorum: İDRAK MERKEZLİ AKIL, ÇIKAR MERKEZLİ AKLI er ya da geç yenecektir. Bu bir temenni değil, kaçınılmaz bir vaattir. Çünkü bu çağın mücadelesi, iyiyle kötü arasında değil; ÇIKAR MERKEZLİ AKIL ile İDRAK MERKEZLİ AKIL arasındadır ve unutma düşünen insan:
ÜST AKLI YENEBİLECEK YEGÂNE ŞEY, DAHA ÜST BİR AKILDIR. Çünkü çıkar bir yere kadar taşır insanı. İdrak ise er ya da geç anlamı belirler. Ve şimdi son soruyu sana bırakıyorum: Sence hangisi alt, hangisi üst?
Gürkan Karaçam
#üstakıl #türk

Yorum bırakın