İnsanın Karar Alma Süreci Hacklenebilir mi?

Zeki insan…

Bu başlığı bir soru olarak okuyorsan, henüz yolun başındayız demektir. Çünkü bu bir merak sorusu değil; bu bir durum tespiti. Ve asıl mesele “hacklenebilir mi?” değil. Asıl mesele, ne zamandır hackli olduğumuzdur.

Bak, dikkat et: Bu yazıda sana bağırmayacağım. İddialarımı çarpıcı kelimelerle vitrine koymayacağım. Çünkü gerçek güç, ses yükseltmeden kurulan cümlelerde saklıdır ve bazı cümlelerin etkisi; okunduğu anda değil, okunduktan günler sonra kendini hissettirir. İşte biz tam olarak oradayız. Şimdi en baştan, ama en derinden başlayalım.

İnsanların bir çoğu karar alan bir varlık değildir. Bu çoğunlukta ki insan, karar verdiğini sanan varlıktır. Bu cümleyi zihninde biraz dolaştır zeki insan. Çünkü burası kilit. Karar dediğin şey; çoğu zaman özgür bir seçim değil, önceden hazırlanmış bir yolun en makul görünen çıkışıdır. Yani sen yürürsün ama güzergâh sana ait değildir.

Burada ilk tanımı yapalım zeki insan; kısa, sessiz ama belirleyici olsun. Karar alma süreci; bireyin ya da kurumun gerçeklikten neyi ayıklayacağını, neyi görmezden geleceğini ve hangi seçenekleri “düşünülebilir” sayacağını belirleyen zihinsel mimaridir. Dikkat edersen “doğru” ya da “yanlış” demiyorum. Çünkü hack tam da burada başlar: Doğru-yanlış ekseninde değil, mümkün-imkânsız sınırında.

Zeki insan, sana basit ama rahatsız edici bir soru: Bugün düşünmediğin şeyleri gerçekten düşünmek istemediğin için mi düşünmüyorsun? Yoksa düşünme alanın fark ettirilmeden daraltıldığı için mi? Hack dediğim şey filmlerdeki gibi olmaz. Işıklar sönmez. Alarm çalmaz zeki insan. Sistem çöktü yazmaz. Hack başarılıysa, sistem kusursuz çalışıyor gibi görünür. İşte bu yüzden İNSAN ZİHNİ HACKLENİRKEN KENDİNİ ÖZGÜR ZANNEDER.

Şimdi ikinci katmana geçelim. İnsan zihni, enerji tasarrufu yapan bir yapıdır. Sürekli düşünmek istemez. Buna bilimsel dilde bilişsel ekonomi denir ve senin için tanımı netleştireyim: Bilişsel ekonomi, beynin karar maliyetini düşürmek için tekrar eden kalıplara, hazır yargılara ve güvenli çerçevelere yönelmesidir. Bu kötü bir şey değildir. Ta ki birileri bu tasarruf refleksini yönlendirme aracına çevirene kadar.

Zeki insan, burada bir sır var: İnsanlar fikirleriyle değil, öncelikleriyle yönetilir ve öncelikler mantıkla değil; duygusal yoğunlukla şekillenir. Sana aynı anda çok fazla “önemli” şey sunulursa ne olur biliyor musun zeki insan? Hiçbiri gerçekten önemli olmaz. Bu duruma STRATEJİK DİKKAT DAĞILMASI denir. Ve bu, karar alma sürecinin sessiz katilidir.

Şimdi üçüncü tanımı koyuyorum; edebi değil, cerrahi: Kognitif felç, bireyin ya da toplumun bilgiye erişimi olduğu hâlde öncelik sıralaması yapamaması ve bu nedenle eylemsizlik üretmesidir.

Kognitif felç yaşayan zeki görünür. Konuşur ve tartışır ama yön tayin edemez. Zeki insan, dikkat et: Bugün dünyada en çok konuşanlar, en az karar alabilenlerdir. Bu bir tesadüf mü sanıyorsun?

Şimdi işin roman tadı buradan sonra başlıyor. Ama ben bunu roman gibi anlatmayacağım. Çünkü gerçek, iyi yazıldığında zaten romanı utandırır.

Karar alma sürecini hacklemek için yalan gerekmez. Yalan kaba bir araçtır. İz bırakır. Direnç üretir. Oysa ustalık denilen şey doğruyu dozunda vermektir. Parça parça doğrular… Bağlamından koparılmış gerçekler… Zamanlaması ayarlanmış “haklılıklar”… Buna karar mimarisi saldırısı denir zeki insan. Yani senin karar vereceğin sahne değiştirilir ama sana hâlâ sahnede başrol senmişsin gibi hissettirilir.

Bak zeki insan, sana bunu kanıtlayacak bir soru sorayım: Herhangi bir konuyu savunurken “aslında başka seçenek yok” dediğin oldu mu? İşte o cümle, hack’in başarıyla sonuçlandığı andır. Çünkü seçeneksizlik hissi, özgür iradenin mezar taşıdır. Buraya akademisyenlerin donup kalacağı, romancıların altını çizeceği bir cümle bırakıyorum: İktidar, insanlara ne düşüneceğini söyleyerek değil; neyi düşünemeyeceğini hissettirerek kurulur.

Şimdi en derin yere geldik zeki insan. Burayı herkes sevmez. Zeki insan, özgür irade bir duygu değildir. Özgür irade bir mimaridir. Eğer mimari sana ait değilse, içindeki hareket serbestliği bir yanılsamadır. Ve işte bu yüzden modern çağın en büyük güvenlik açığı ne sınırlar ne ordular ne de ekonomidir. Modern çağın en büyük güvenlik açığı, karar alma refleksinin savunmamasızlığıdır.

Son bir soru soracağım. Cevabını hemen verme. Belki de hiç verme.

Eğer bir insanın karar alma süreci dışarıdan şekillendirilebiliyorsa…

Eğer toplumlar sürekli “acil” hâlde tutulabiliyorsa…

Eğer düşünerek sorgulamak yerine, sloganlar ve kalıplar üzerinden tepki vermek norm hâline getirilebiliyorsa…

Zeki insan…

Sence biz bir çağın içinde mi yaşıyoruz,byoksa söz konusu çağın yazılımında mı çalışıyoruz?

Şimdilik satırlarım burada biter zeki insan ama bu bir final değil. Bu bir eşik. Çünkü bir sonraki yazıda artık şu soruyu sormak zorunda kalacağız:

Eğer karar alma süreci hacklenebiliyorsa… Onu geri almanın bedeli nedir? Ve nedir dediğini duyar gibiyim fakat bu bedeller zeki insan, ancak ödemeye cesaret edenlere gösterilir.

Gürkan KARAÇAM

Yorumlar

Yorum bırakın