Hayatın sahnesinde hepimizin payına düşen roller vardır. Kimi zaman alkışlarla, kimi zaman fırtınalarla karşılarız. Ama unutmamak gerekir ki, en uzun geceler bile sabahın doğuşuna engel olamaz. Gözlerimizi karanlığa değil, karanlığın ardında saklanan ışığa dikmeliyiz. Umutsuzluk, aslında zihnin bize oynadığı bir oyundur. İnsan düşer, kırılır, yorgun düşer… Ama umut, insanın içinde saklı duran en büyük yakıttır.
“Küllerinden doğmak, yalnızca efsanelere mahsus değildir; insan kalbinin doğasında vardır.”
Bugün ne kadar ağır görünürse görünsün, yarın taşıdığımız yük hafifleyecektir. Çünkü insanın doğasında yeniden başlama, yeniden ayağa kalkma gücü vardır.
“Hayatın darbesi güçlüdür ama insanın iradesi ondan da güçlüdür.”
Bir köprüden geçer gibi düşün: Ayaklarının altındaki tahtalar sallanır, rüzgâr yüzünü döver. Ama gözünü ufukta beliren ışığa diktiğinde, her adım seni kurtuluşa götürür. İşte umut tam da budur: karşıya geçeceğine inanmaktır. Gelin, karanlığı düşman değil, öğretmen olarak görelim. Çünkü karanlık bize ışığın değerini hatırlatır.
“Güneşin kıymetini, en soğuk gecelerde öğreniriz.”
Her gün doğan güneş aslında hayata gönderilmiş sessiz bir mesajdır:
“Ne kadar yorulursan yorul, ben yeniden doğuyorum, sen de yeniden başlayabilirsin.”
Ve asla unutma!
“Umudu olmayanın yarını da olmaz.”
Umut, geleceğin ilk taşını döşer. O yüzden başımızı kaldırıp gökyüzüne baktığımızda, yıldızların karanlığın koynunda parladığını hatırlayalım ve asla unutmayalım!
En parlak sabah, en karanlık geceden sonra doğar.
Gürkan Karaçam
#umut #yarın

Yorum bırakın