Bir toplum düşünün… İnsanların değeri artık iyilikle, doğrulukla, ilimle değil; parayla, makamla, şöhretle ölçülüyor. Hırs, egonun kanatlarında büyüyor ve inanın kalplere inen kara bir gölge gibi yayılıyor.
“Vicdanı zayıf olanın makamı yüksek olsa ne yazar?”
Bugün dünyada; Afrika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Avrupa’ya kadar aynı hastalık yayılıyor: Güce tapan insan…
Bir zamanlar Fransız sömürgesinde ezilen Afrikalı liderlerin, iktidara geldikten sonra halkını açlığa mahkûm eden diktatörlere dönüşmesi… Bir zamanlar halkı için gözyaşı döken Ortadoğu liderlerinin, saraylarında altın musluktan su içip, halkı için tek damla gözyaşı dökmemesi… Sovyetler çökerken özgürlük isteyenlerin, koltuğu ele geçirince muhaliflerini zindanlarda çürütmesi… Hepsi aynı gerçeğin fotoğrafıdır:
“Mazlumken adalet isteyen, güçlenince adaleti unutursa zalimleşir.”
Bir piramit düşünün… En tepesinde az sayıda insan, altında milyonlarca ezilen… Yukarı çıkmak için tırmalayan, çıkarken altındakini ezen, üsttekine yağ çeken… Bu manzara sadece bizim değil, dünyanın her yerinin hikâyesi.
“Tepeye çıkmak marifet değil; oraya çıkarken kaç ruhu ezdiğini, kaç kişinin kafasına bastığını unutmamaktır marifet.”
Bu döngü sadece siyasette değil, hayatın her alanında var. Güney Amerika’da çocukken kartellerin şiddetinden kaçanların, büyüyünce aynı kartellerin başına geçmesi… Asya’da fakir halkın içinden çıkıp, köyünü unutan zengin iş adamlarının hikâyesi… Avrupa’da mülteci iken horlanan, sonra göçmenlere karşı en sert politikaları uygulayan siyasilerin öyküsü… Hepsi aynı kuralı ispatlıyor:
“Zalim, zalim doğmaz; zalim, zalim yetiştirilir ve yetiştirende içerisinde bulunduğu toplumdur.”
Ve bu düzenin içinde, çocuklarımız daha okul sıralarında öğreniyor zorbalığı. Küçük yaşta, “güçlü olan haklıdır” yalanıyla büyüyor. Mahallede top oynarken başlayan “benim dediğim olacak” kavgaları, büyüyünce ofislerde mobinge dönüşüyor.
“Çocukken zorbalığı oyun sanan, büyüyünce mobingi yönetim şekli sanır.”
Peki neden?
Çünkü unuttuk.
Unuttuk ki, bu dünyaya Allah’a kul olmaya geldik; dünyaya âşık olmaya değil.
Unuttuk ki, altın tahtların, mermer sarayların, gösterişli unvanların öbür tarafta bir anlamı yok.
Unuttuk ki, gerçek başarı, başkalarının omuzlarına basarak değil; başkalarının elinden tutarak yükselmektir.
Son Sözümüz; “Makamın da, servetin de, şöhretin de bir günü var; hepsi toprağa gömülür. Sen, Allah katına hangi yüzle çıkacağını düşün; çünkü bu dünyaya kul olmaya değil, KUL olarak geldik.” olsun…
Gürkan KARAÇAM
#insanlık #dünya

Yorum bırakın