Zafer Allah’ındır, Ama Seferin Hesabı Kuldadır

Bir söz vardır: “Biz sefere memuruz, zafere değil.” Bu söz, Allah’a teslimiyetin ifadesi olarak dillendirilir. Ama perde arkasındaki asıl anlamı kaçırırsak, bu söz bizi tevekküle değil, kolaycılıkla süslenmiş bir atalete sürükler. Çünkü bu ifade, doğru okunmazsa emrolunduğu halde çalışmayanın kaderi istismar etme biçimi haline gelir. Evet, zafer Allah’ın takdiridir. Bu mutlak doğrudur. Ama şu daha derin bir hakikattir: Zaferin sahibi Allah’tır, ancak yenilginin sorumlusu kuldur.

“İmtihanın sonucu ilahi takdirde, ama soruların çözümü beşeri gayrettedir.”

Bu sözün gerçek anlamı şudur: Kul, sonucu Allah’a havale eder ama süreci ihmal edemez. Allah’a tevekkül; hazırlıksızlık, plansızlık, dağınıklık içinde kendini oyalamak değil, en ince ayrıntıya kadar planlayıp sonucu Allah’a bırakmaktır. Sefer, bir hedef için yapılır. Zafer ihtimali olmayan bir sefere çıkmak, sadece iyi niyetle açıklanamaz. Zaferi istemeden sefere çıkan kişi, aslında kaderin arkasına saklanarak kendini temize çeken kimsedir. Unutma:

“Kader, yanlış stratejilerin kamuflajı değildir ve İlahi Kudret, stratejik aklı dışlayanlara değil, onu kullananlara yardım eder.”

Bir sefere çıkmak için üç şey lazımdır:

1. Niyet: Saf ve ihlaslı olacak.

2. Plan: Bilgiyle, istişareyle, hikmetle yoğrulmuş olacak.

3. Sebep: Sefere çıkma gerekçesi, kişisel hırs değil, ilahi rıza ve toplumsal fayda olacak.

Bu üçünü sağlamadan sefere çıkan kişi, sonuca razı değildir; sadece kendini avutmaktadır.

“Sefere çıkarken zafere niyet etmeyen, geri dönüş yolunu baştan arar.”

Sık yapılan hata şudur: “Ben niyet ettim, çıktım. Gerisi Allah’a kalmış.” Bu cümle, ilk bakışta teslimiyet gibi görünür ama derininde sorumluluktan kaçışın ince zırhıdır. Çünkü: “Allah gerisini hallederdiyen, öncesini hakkıyla yapmış olmalıdır.

Tarihte nice seferler vardır ki zaferle değil, hezimetle sonuçlanmıştır. Peki, bu Allah’ın bir adaletsizliği midir? Elbette hayır. Orada hata niyette değil, yöntemdedir. Yanlış okumalar, eksik analizler, ihmaller, iç çatışmalar, zamanlama hataları… Bunlar hep beşeri ihmallerdir. Ve Allah, kulunun ihmaline zafer yazmaz.

“Zafer dua ile değil, dua ve disiplinle gelir dahi başarı; alın teriyle beslenen, akıl teriyle yoğrulan bir nimettir.”

Bugün bu sözün arkasına sığınarak stratejiyi, planlamayı, ön hazırlığı ve mücadele yöntemlerini ihmal edenler, aslında sadece kaybetmeyi kutsallaştırır. Oysa kaybetmenin de bir sorumluluğu vardır. Ve bu sorumluluk kulun omzundadır.

“Zafere layık olmak, Allah’tan istemekle değil, Allah’ın sistemine uygun davranmakla mümkündür ve O sistemin adı: Sebepler zinciridir dolayısıyla zafer, sadece dilekle değil; delil, dirayet ve disiplinle yazılır.”

Bugün mücadele ettiğimiz her alanda –ister siyasi, ister sosyal, ister kültürel– sefere çıkmadan önce şunu sormalıyız: Bu sefer gerçekten zafer için mi? Yoksa görünmek, görev savmak, vicdan susturmak için mi? Unutmayalım: “Zafer Allah’ındır” demek, kulun görevini unutmasına kalkan olamaz.“ “Seferle emrolunduk” sözü, stratejiyi kenara bırakmak için değil, sonucu takıntı hâline getirmemek içindir. O hâlde son sözümüz şu olsun:

“Zaferi Allah’a vermek kulluktur. Ama mağlubiyetin bahanesini Allah’a atmak nankörlüktür.”

Gürkan KARAÇAM

#Allah #tevekkül #türkiye

Yorumlar

Yorum bırakın