Gölgedeki Taht: Yeni Suriye, Eski Oyunlar ve Türkiye’nin Sessiz Yürüyüşü

“Ortadoğu’da masa değiştiğinde, sandalyeye değil, yere düşene bakacaksın. Çünkü kim düştüyse oyun onun üzerine oynanıyordur.”

Bugün Suriye’de Esad devri kapandı. Yılların lideri, enkazı ülkesine bırakarak sahneden çekildi. Yerine geçen Ahmet Şara, sadece bir isim değişikliği mi, yoksa yeni bir denklem mi? Henüz net değil. Ama net olan şu: Bölgede hiçbir şey eskisi gibi değil, ama hiçbir şey de tamamen yeni değil.

Yeni Suriye’nin ilk zamanlarında dikkat çeken gelişmeler var. PKK’nın sözde “silah yakma” görüntüleri, ABD’nin “Kürtlere devlet sözü vermedik” açıklaması ve İsrail’in “Dürzileri koruyoruz” bahanesiyle gerçekleştirdiği bombardımanlar…

Her biri ayrı bir satır gibi görünse de hepsi aynı paragrafın içinde yazılıyor. Bu paragrafın başlığı ise: “Yeni Oyun, Eski Oyuncular.”

PKK’nın Silah Yakması: Ateşi Söndü mü, Yoksa Duman mı Salıyor?

PKK’nın yakın tarihte birkaç silah yakma görüntüsünü servis etmesi, ilk bakışta “sonun başlangıcı” gibi sunuldu. Ancak görüntüler incelendiğinde, yakılan silahlar sembolik. Eski, paslanmış, çürümüş, envanter dışı… Daha çok bir propaganda sahnesi, bir “bakın değişiyoruz” tiyatrosu. Unutmayalım: Gerçek teslimiyetin görüntüsü olmaz, sonucu olur ve o sonuç henüz sahada tam olarak görülmüş değil. Bu tiyatro, hem yeni Şam yönetimiyle arayı düzeltme çabası, hem de uluslararası kamuoyunda yeniden meşrulaşma arayışıdır. Ama karşılarında artık geçmişteki gibi bir Türkiye yok. Kandil’de konuşulanın Ankara’da yankı bulduğu günler geride kaldı.

ABD’nin Açıklaması: Söz Verilmedi mi, Söz Geri mi Alındı?

ABD’nin “Kürtlere devlet sözü vermedik” çıkışı, diplomatik bir inkâr gibi sunuldu. Ama her inkâr, gizli bir itiraftır. Bu açıklama, ya verilen sözlerin artık tutulamayacağını gösteriyor, ya da yeni bir oyuna hazırlık yapıldığını. Bu bölgede “söz” verilir ama “çizgi” önemlidir ve o çizgi değişti: Türkiye artık kendi sınırlarını haritada değil, sahada çiziyor.

Yıllardır “partner” olarak kullanılan yapılar işe yaramaz hale geldiğinde, Batı sadece sözünü geri almaz, yönünü de değiştirir. Bu da bizi bir başka önemli başlığa götürüyor.

İsrail ve Dürzi Maskesi: Koruma Kalkanı mı, Yayılma Gölgesi mi?

İsrail’in Suriye’de düzenlediği hava saldırılarını “Dürzileri koruma” gerekçesiyle sunması, stratejik bir hamleden çok bir algı manevrasıdır. Çünkü herkes bilir ki; İsrail bölgede hiçbir grubu “korumaz”, ancak “kullanır”. Uzun yıllar kenarda kalan bu topluluk, şimdi silahlandı, örgütlendi ve ayağa kalktı. Ama esas dikkat çeken şu: İsrail bu ayağa kalkışı yıllardır bekliyordu. 1950’lerden beri İsrail, kendi içindeki Dürzîlere vatandaşlık verdi, orduya aldı, entegre etti. Lübnan’daki Dürzîlerle görüştü. Suriye sınırındaki Dürzî köylerine el uzattı. 2024’te fırsat geldi: Dürzî’ye “Senin yanındayım” dedi. Bugün İsrail uçakları Dürzî kasabaları için havalanıyor, “dokunma” diyor. Yani İsrail şunu yaptı;

“Toprağı önce mayınla değil, insanla döşedi.”

Ve Dürzî de düşündü:“Kim beni sahipsiz bırakmazsa, ona yaslanırım.”

Dürziler, tarih boyunca her güç tarafından kollanıyor gibi gösterilip kendi amaçları için araçsallaştırılmış bir halktır. Şimdi de aynı maske sahnede. Amaç net: İran etkisine karşı güney Suriye’yi kontrol altına almak, yeni Şam yönetimine baskı uygulamak, bölgedeki denklemi yeniden dizayn etmek.

“Bölgeye merhamet değil, menfaat iniyor gökten.”

Yeni Şam Yönetimi: Şara Ne Yapacak?

Ahmet Şara’nın yönetime gelişi, bir rejim değişikliği değil ama rejim içi revizyon. Şara, Batı’ya daha açık, İran’a daha mesafeli ve Türkiye ile ihtiyatlı bir dil kullanan biri olarak sahneye çıkıyor. Bu da İsrail ve ABD’yi tedirgin ediyor. Çünkü Türkiye ile iletişime açık bir Şam, kuzeydeki vekil yapıların zeminini sarsar. Ancak Türkiye bu süreçte “dostluk” çağrılarına hemen kanmayacak kadar tecrübeli. Devlet aklı, duyguyla değil derin hafızayla hareket eder.

Türkiye Ne Yapıyor?

Türkiye bağırmıyor, manşet atmıyor, masaya yumruk vurmuyor. Ama her taşın altına akıl koyuyor. Bu sessizlik, fırtına öncesi değil; strateji sonrası bir dinginliktir.

• Sınır ötesinde istikrar kuşağı kuruldu.

• PKK’nın propaganda gücü zayıflatıldı.

• Küresel güçlerin vekil planları sorgulanır hale geldi.

• Ve belki de en önemlisi, Türkiye artık “kurulan oyunu bozmak” değil, “kendi oyununu kurmak” için sabırla ilerliyor.

Olası Senaryolar: Bölgenin Geleceği Nereye Gidiyor?

1. Kontrollü Normalleşme: Yeni Şam yönetimi Türkiye ile sınırlı bir diplomatik normalleşme başlatır. Bu durum PYD/PKK’nın alanını daraltır, ABD’nin sahadaki gücünü zayıflatır.

2. Yeni Vekil Arayışı: Batılı aktörler PKK-PYD’nin zayıflayan etkisini başka unsurlarla telafi etmeye çalışabilir. Bu, yeni etnik veya mezhepsel yapıların parlatılması anlamına gelir.

3. İçerden Sabotaj: Yeni Suriye yönetimi içinde Türkiye karşıtı unsurlar, dış destekle sahayı karıştırabilir. Kaotik senaryolar yeniden devreye sokulabilir.

4. Sessiz İttifaklar Dönemi: Türkiye, Şam, Bağdat, Tahran hatta dolaylı olarak Moskova arasında “görünmeyen mutabakatlar” oluşabilir. Bu da İsrail-ABD denklemine karşı bölgesel bir direnç hattı doğurur.

Bağırmadan Güçlü Olmanın Vakti

Bu coğrafyada güç gösterisi yapan çok olur, ama gücü gösterdiğini göstermeyenler tarih yazar. Türkiye, artık sadece sahada değil, akılda ve algıda da oyun kuruyor. Sessiz ama derin, temkinli ama kararlı. Gölge gibi ilerliyor ama hedefleri net. Çünkü:

“Bağıran korkutur, susan hazırlar.”

Biz bağırmadan hazırlanan bir devletin, stratejiyle konuşan bir milletin zamanına şahitlik ediyoruz ve şimdi herkesin kendine şu soruyu sorması gerekiyor;

“Türkiye, bu oyunun neresinde değil, ne kadar derinindedir?”

Gürkan KARAÇAM

#emperyalizm #teslimolmuyoruz

Yorumlar

Yorum bırakın