“Geçmişin tankları bugünün hedef tahtalarıdır; teknoloji değişti, tehdit şekil değiştirdi, ama zafiyet hep aynı yerde bekliyor: ihmalkârlıkta.”
Dünya değişti. Harpler artık sadece cephede değil, çipte, sinyalde, havada ve hatta görünmeyen alanda yapılıyor. SİHA’lar göklerden ölüm yağdırırken, tanklar ise çoğu zaman kara toprağa gömülen nostaljik demir yığınları gibi kalıyor. Peki soru şu: Türkiye neden yeni nesil tank üretiminde ağırdan alıyor? Ve daha da önemlisi, bu durumun maliyeti ne olur?
1. Ağırdan Almak mı, Strateji mi?
Türkiye’nin Altay tankı projesi uzun zamandır gündemde. Lakin proje, motor tedariki, elektronik sistemler ve maliyet unsurlarında dışa bağımlılıkla boğuştu. Bu sebeple ‘ağırdan alma’ çoğu zaman stratejik bir bekleme değil, teknik bir mecburiyetti.
“Tankı çelik değil, strateji taşır.”
Almanya motor vermedi, Güney Kore kısmen destek oldu. Bu süreç Türkiye’ye şunu gösterdi: yerli üretim, sadece özgürlük değil; hayatta kalmanın da adıdır. Geç kalmanın bedeli savaşta değil, barışta ödenir; çünkü caydırıcılık barışın sigortasıdır.
2. SİHA’lar Tanklara Mezar mı Kazdı?
Evet, SİHA’lar birçok cephede tankları etkisiz hale getirdi. Karabağ’da, Ukrayna’da, hatta Libya çöllerinde bile Bayraktar TB2’ler ağır zırhlıları tek hamlede devirdi. Peki bu, tankın sonu mu? Hayır. Çünkü her devrimin karşısında bir adaptasyon doğar. Tanklar da çağa ayak uydurmak zorunda. Aktif koruma sistemleri (APS), radar destekli savunmalar, lazer önleme teknolojileri sayesinde tanklar tekrar sahaya çıkabilir.
“Gökten gelen ölüm, yere bağlı zekâyla durdurulur.”
Bugün İsrail’in Merkava tankları, Rusların T-14 Armata’sı ve Güney Kore’nin K2 Black Panther tankları, aktif savunma sistemleriyle SİHA’lara karşı kısmen dirençli hale getirildi. Türkiye’nin de Altay’ın yeni nesil versiyonlarında ASELSAN destekli modüler savunma sistemleri geliştirdiğini görmek sevindirici. Ama yeterli değil.
3. Tankı Unutan, Toprağını Unutur
SİHA’lar tek başına savaşı kazanamaz; kara gücü hâlâ nihai zaferin anahtarıdır. Toprak, ayakla alınır, bayrak, elle dikilir.
“Gökten vurursun, yerden fethedersin.”
Bir ülkenin tank kapasitesi sadece zırh değil, psikolojidir. Halkına güven verir, düşmana korku salar. Tank, ilerleme ve tahkimatın sembolüdür. Tanka sahip olmayan bir ülke, sadece savunmada değil; diplomaside de sessiz kalır.
4. Ne Yapmalı?
• Motor millileştirilmeli: Tüm tank projeleri için motor ve transmisyon sistemleri yerli hale getirilmeden özgürlük olmaz.
• Aktif savunma sistemleri geliştirilmeli: ASELSAN, ROKETSAN gibi kurumlar SİHA’lara karşı tank savunması konusunda daha büyük bütçelerle desteklenmeli.
• Taktik entegrasyon sağlanmalı: Tank-SİHA müşterek harekât kabiliyeti artırılmalı. İnsansız kara araçları (İKA) ile birlikte hareket eden tank birlikleri oluşturulmalı.
• Tank eğitimi modernize edilmeli: Personelin elektronik harp, drone tehdidi ve hibrit savaş koşullarına göre yeniden eğitilmesi elzemdir.
5. Yapılmazsa Ne Olur?
Gelecek savaşlar “yüksek teknolojili asimetrik savaşlar” olacak. Tanklar yenilenmezse, düşmanın gölgesinde savaşır, dostun merhametine muhtaç kalırız. Tanklar, yeni dünya düzeninde güncellenmezse sadece müzelerde yaşar; savaş meydanlarında değil.
“Gelişmeyen zırh, gelişen tehlikeye karşı sessizliğe gömülür.”
SON SÖZ
Türkiye; tankı, toprağı ve teknolojiyi bir arada düşünmeli. Geciken adım sadece savunmayı değil, geleceği de hedef tahtasına çevirir. Unutmayalım:
“Yere sağlam basamayan bir millet, gökten gelen tehdide karşı dua etmekten fazlasını yapamaz.”
Yarınların meydanlarında var olmak istiyorsak, bugünün tankını geleceğin savaşına göre tasarlamalıyız.
Gürkan KARAÇAM
#tank #altay #türkiye

Yorum bırakın