Ateşkesin Ardındaki Gerçek: Yeni İttifaklar, Sessiz Çatışmalar ve Türkiye İçin Tarihi Fırsatlar

Barut kokusu yerini diplomasi parfümüne bırakır gibi oldu. İran-İsrail-ABD üçgeninde çatışma değil, anlaşma konuşuluyor. Ateşkesle birlikte “barış” kelimesi daha çok telaffuz ediliyor ama bu barış, kalıcı huzurun değil, yeni pozisyon alışların ilanı. Zira diplomasi, savaşın başka araçlarla devamıdır. Bu ateşkes, yalnızca Ortadoğu’yu değil, Avrupa’yı da kıpırdattı. Yakında daha net göreceğiz: İtalya, artık yalnızca Akdeniz’in değil, Türkiye’nin stratejik çizgisinde yer alma arayışında. Roma’nın Ankara’ya yakın mesajları, sahadaki askeri tatbikatlarda görülen dostane jestler, liman-koridor diplomasisi derken; İtalya’nın Türkiye’ye yönelişi sürpriz değil. Çünkü!

“Zaman, güç merkezlerinin yer değiştirdiği andır.”

Ve o zaman geldi.

Fransa Kapıda, Almanya Zincirde

Fransa’nın ise bu ittifak çizgisine çok yakında katılması şaşırtıcı olmaz. Zira Macron’un Fransa’sı, Afrika’da nüfuz kaybetti, Ortadoğu’da etkisizleşti, Pasifik’te ise kıyıdan izleyici kaldı. Şimdi Avrupa’daki ağırlığını koruyabilmesi için yeni bir “denge aktörüne” ihtiyacı var. Ve Fransa, bu dengeyi Almanya’da değil, Türkiye’de görüyor. Çünkü Almanya artık Atlantik’ten ayrı düşünecek durumda değil. Washington ne derse onu yapıyor. Öyle ki; Berlin, bir devlet aklından çok, bir merkez dışı ajans gibi davranıyor. Bu gidişle Almanya’nın adı haritada kalsa da stratejik bağımsızlığı rafa kalkacak.

ABD: Büyük Yapacağım Derken Küçülten Liderlik

Amerika cephesinde ise tablo düşündürücü: Trump yeniden sahaya çıktığında “ABD’yi yeniden büyük yapacağım” sloganını taşısa da, muhtemelen ABD’yi yalnızlaştıran bir lider olarak tarihe geçecek. Zira dünya artık 1990’ların tek kutuplu dünyası değil. Otoriterleşen liderlik, içe kapanmacı ekonomi ve çıkar odaklı diplomasi; ABD’yi küresel lider değil, küresel çıkar koalisyonlarının dışında kalan bir dev yapabilir.

Çin: Durdurulamayacak Bir Dalgaya Dönüşüyor

Bu esnada Çin ise sessiz ama derin bir şekilde ilerliyor. Altyapı yatırımları, finansal yayılım, dijital gözetim gücü ve yapay zekâ ile desteklenen stratejisiyle; sadece fiziksel değil, zihinsel alanı da kuşatıyor. Çin, artık sadece üretim değil; yönlendirme gücüne de sahip. Durdurulabilir mi? Belki sınırlandırılabilir. Ama durdurulamaz bir dalgaya dönüştüğü açık. Ve dalgalar karşısında ayakta kalmak için kıyıda değil, merkezde durmak gerekir.

Türkiye: Risklerle Fırsatlar Eşiğinde

Tüm bu gelişmelerin ortasında Türkiye, ya yön verecek ya yönlenecek. Önümüzdeki dönem, Türkiye için tarihi bir eşiktir. Ateşkes sonrası kurulan yeni denklemlerde, dengede kalmak değil, denge kuran olmak şarttır. Zira büyük fırtınalar, pusulası sağlam olan gemileri öne çıkarır.

Türkiye; Akdeniz’de İtalya’yla, Kuzey Afrika ve Levant’ta Fransa’yla, Orta Asya’da Türk devletleriyle yeni açılımlar yapabilir. Ancak aynı zamanda içeride güçlü durmak, birliği sağlamak ve stratejik aklı kurumsallaştırmak zorundadır.Çünkü!

“Tarihi fırsatlar, çoğu zaman hayati risklerin gölgesinde doğar.”

Ve o gölge şimdi Türkiye’nin üzerine düşmüş durumda.

Son Söz Yerine: Yeni Yüzyıl, Yeni Duruş

Önümüzdeki yıllar, klasik müttefiklik tanımını yerle bir edecek. İttifaklar değişecek, roller kayacak, alışkanlıklar altüst olacak. Ama bu kargaşanın içinden çıkacak olan ülkeler, önceden görenler ve zamanı stratejiye dönüştürenler olacak.

Bugün İtalya, yarın Fransa. Almanya ise zincirlerinden kurtulamadığı sürece, yalnızca geçmişindeki ağırlığın altında ezilecek. Çin büyüyecek, ABD belki yalnızlaşacak. Ama Türkiye, kendi rotasını kendi çizen bir ülke olursa, sadece bölgesel değil, küresel oyun kurucu olur. Ve bu rol; coğrafyanın değil, aklın hakkıdır.

Gürkan KARAÇAM

#türkiye #abd #çin #italya #almanya #fransa

Yorumlar

Yorum bırakın