Bazı sınırlar haritaya çizilir, bazıları tarihe…Ve bazıları vardır ki, unutulmaz. Tıpkı 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması gibi. Bu antlaşma yalnızca iki imparatorluğun toprak paylaşımı değil, aynı zamanda bir etki alanı ve nüfuz hattı mutabakatıydı. Osmanlı ile Safevîler arasında çizilen bu denge, dört asırdır ayakta duran nadir jeopolitik uzlaşılardan biridir. Ama her uzlaşının hafızasında bir sabır, her sabrın ardında bir hesap vardır. Bugün Türkiye, komşusu İran’ın içeride ve dışarıda yaşadığı sarsıntılara karşı “sessiz” bir zarafetle izliyor. Ne alkışlıyor ne de fırsat kolluyor. Çünkü biz devlet olarak biliriz:
“Zorda olana tekme atmak mertliğe değil, acizliğe yakışır.”
Ancak bu sessizlik, bir unutkanlığın değil; derin hafızanın tezahürüdür. Türkiye, yıllar boyunca mezhep ve ideoloji uğruna bölgede kurulan yeni dengelerle, Kasr-ı Şirin dengelerini fiilen delme girişimlerine karşı hep sabır gösterdi. Suriye’de rejim desteklenirken, Irak’ta etki alanı genişletilirken, ülkemizin doğu sınırlarına yönelik asimetrik kuşatma stratejileri hayata geçirilirken dahi diplomatik nezaketi elden bırakmadı. Adını telaffuz etmeye gerek duymadığımız, ama milletimizin canını acıtan terör odaklarına sınır ötesinde verilen örtülü destek, Türkiye’nin güvenliğini doğrudan tehdit ederken; biz yine de komşuluk hukukunu çiğnemedik. Çünkü biz biliriz:
“İki devlet arasında sınır çizgisi vardır; ama iki millet arasında vicdan çizgisi olmalıdır.”
Yine de Türkiye, hiçbir şeyi unutmadı. Çünkü devlet hafızası unutmaz, sadece zamanı geldiğinde açılmak üzere saklar. Bugün İran’a uygulanan yaptırımlar, içerideki genç hareketler, ekonomik çalkantılar ve küresel aktörlerin dayatmaları ve İsrail üzerinden düzenlenen saldırılar karşısında Türkiye “suskun”. Ama bu “suskunluk”, bir seyirci kalış değil, karşı tarafı çöküşte izleyen bir intikam oyunu da değil. Bu, “biz dostluk teklifimizi yaptık, gerisi tarihin terazisine kalmıştır” diyen devlet vakarının duruşudur.
“Diplomasi; bazen masada konuşmak, bazen sahada vicdanın sesi olmaktır.”
Bugün Türkiye’nin Doğu sınırındaki hareketlilik, dört asırlık Kasr-ı Şirin uzlaşısının altını oymaya çalışan gölge stratejilerin eseridir. Suriye’de, Irak’ta, hatta Güney Kafkasya’da Türkiye’nin doğal nüfuz alanlarına doğru örülmek istenen duvar, sadece topraklara değil; tarihe ve barışa da ihanet anlamı taşımaktadır. Ama Türkiye, bu oyunları görmesine rağmen duygusal refleksle değil, devlet aklıyla hareket etmektedir. Çünkü…
“Hafızasını kaybedenler intikamla, hafızasını koruyanlar stratejiyle yürür.”
Sonuç mu?
Türkiye, komşusunun düşüşünden fırsat devşirmez. Çünkü biz biliyoruz ki; komşunun yangını büyürse, rüzgâr bir gün bizim evimize de döner. Ama bu duruş, geçmişte yaşananları unutmak anlamına gelmez. Her şeyin bir vakti vardır. Vakit gelince, hem hatırlanır, hem gereği yapılır.
Son sözümüz şu olsun:
“Türkiye susuyorsa, hesap yapıyordur. Konuşuyorsa, yön veriyordur. Hareket ediyorsa, kader yazıyordur.”
Gürkan Karaçam
#kasrişirin #iran #türkiye #vicdanlıdır #aptal #değil

Yorum bırakın