Bazı yazılar vardır ki yazan elin mürekkebi berraktır, kalbi temizdir. Ancak kalemin dokunduğu satır, istemeden de olsa zihinleri bulandırır. Hele ki milli şuuru yüksek, stratejik feraseti güçlü olan zihinler için bu tür yazılar, bir puslu havada güneşi aramak gibidir:
Aydınlık niyet, karanlık etkiler doğurabilir.
Bugün birçok köşe yazarı, fikir insanı veya yorumcu; memleket sevdasıyla yazar, derdini dile getirir. Ancak bu yazıların bir kısmı farkında olmadan kavramları bulandırır, yönleri şaşırtır ve iç cephede güven bunalımı yaratır.
“Düşman cephesi bellidir, tehlike içeriden gelen bulanıklıktır.”
Özellikle kavramları alt üst eden, “devlet” ile “iktidar”, “millet” ile “kalabalık”, “eleştiri” ile “yıkım” arasındaki hassas farkı ayırt etmeyen yazılar, zamanla okuyucuda bir zihinsel bulanıklığa neden olur.
Bazı yazılar, devletin bir hatasını dile getirirken; doğrudan devletin meşruiyetini sorgulatır. Bazıları, siyasi bir meseleyi işlerken; milli hafızayı tahrip eder. Kimileri de kavramları karıştırarak, okurun aklını değil, duygularını hedef alır.
İşte bu noktada sormamız gereken temel soru şudur:
“Bu yazı beni bir adım ileriye mi götürüyor, yoksa inancımı ve aidiyetimi sorgulatıp beni savrulmaya mı itiyor?”
Unutulmamalıdır!
“Kalemi temiz olanın her yazısı doğru değildir. Etki, niyetten önce tartılmalıdır.”
Bugün, stratejik akıl çağında yaşıyoruz. Zihinlerin işgal edildiği bu dönemde, milli zihinleri korumak ancak şu üç ilkeyle mümkündür:
1. Eleştiriyi yıkıma değil inşaya dönüştürmek.
2. Hakikati ararken aidiyeti kaybetmemek.
3. Her yazıyı, stratejik etkisine göre okumak ve kaleme almak.
Zira bazı köşe yazıları, farkında olmadan şu duyguyu aşılıyor: “Her şey kötü, kimseye güvenilmez, bu devlet zaten sorunlu.
“Bu, milletin düşmanlarının bile kuramayacağı en etkili psikolojik tuzaktır.“
Yıkıcı yazılar, düşmanın değil dost görünen umutsuz kalemlerin eseridir.
Kavramlarla oynayarak okuyucunun zihninde bulanıklık oluşturan yazılara karşı, milli şuurla okuma yapmayı bilmek gerekir. Niyet halis olsa da, yazının etkisi okurun ruhunu daraltıyorsa, bu bir zaaf değil, bir tuzaktır.
Sonuç yerine;
Kalem erbabına düşen görev, fikir üretmek değil sadece; aynı zamanda fikrin nereye, nasıl etki edeceğini de tartmaktır.
Unutulmamalıdır ki!
“Hakikat savunuculuğu, sadece doğruyu söylemek değil; doğruyu doğru yerde ve doğru şekilde söylemektir.”
Milli zihinler, yönünü pusula gibi belirlemeli; her yazıyı bir harita gibi okumalı ve yazmalıdır: Sözün yönü , etkisi, istikameti nereye çıkar? Bu hayati derecede önemli bir ön düşünme ve analiz için üstünde durulması gereken bir yaklaşımdır.
Bilinçli kalalım, berrak düşünelim, stratejik olalım. Çünkü bugün savaş, sadece silahlarla değil; kelimelerle de yapılıyor.
Gürkan KARAÇAM
#bilinç #niyetkurtarmaz #teslimolmuyoruz #afrika #asya #avrupa

Yorum bırakın