“Adalet susarsa, silahlar konuşur; silahlar konuşursa insanlık susar.”
Malum ekranlarda İsrail Başbakanı Netanyahu’nun sözleri yankılandı: İran’daki rejim, İsrail saldırılarıyla değişebilir. Ne demek şimdi bu? Açık açık, başka bir devletin yönetimini, bombalarla değiştireceğini söylüyor. Bu, hukuk değil; bu, barbarlığın dilidir.
İran’a saldıran İsrail değil de İran olsaydı ne olurdu? Dünya medyası çoktan “terör devleti” manşetleri atmıştı. Ama mesele İsrail olunca, işin adı “savunma”, kendisi ise “suikast”!
Gerçek şu: Ortadoğu’nun göbeğinde, uluslararası hukuku çiğneyerek, dünyaya örnek olması gereken bir liderlik değil, zorbalığın kılıcını sallayan bir tiranlık var.
“Devlet olmak kurşunla değil, hukukla mümkündür.”
Düşünelim: Eğer tüm devletler suikast yöntemini benimserse, dünya nasıl bir yere döner? Savaş, artık cephelerden değil, başkent sokaklarından mı yürüyecek? Diplomasi masası, keskin nişancı dürbününe mi dönüşecek? Bu, bir devletin kendi güvenliğini değil, dünyayı uçuruma çekmesidir.
İran bugün saldırmıyor. Elindeki teknolojik kapasiteyle neler yapabileceğini hepimiz biliyoruz. Ama yapmıyor. Çünkü İran şu anda meşru müdafaa hakkını kullanma noktasına bile varmadan, soğukkanlı bir diplomasi diliyle dünya kamuoyuna sesleniyor. Ama ne hikmetse, Batı medyası bunu görmüyor, görmek istemiyor.
“Güç susar, akıl konuşursa barış gelir. Güç konuşur, hukuk susarsa savaş çıkar.”
Oysa suikast, hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, hukuk dışıdır. Ne savaş ilanıdır, ne meşru müdafaa. Suikast; infazdır, keyfiyettir, güç zehirlenmesidir. İnsanlığın ortak vicdanı tarafından reddedilen bir davranıştır.
BM Şartı, Cenevre Sözleşmeleri, Lahey Adalet Divanı… Hepsi, hedefli öldürmelerin, özellikle devlet başkanlarına yönelik saldırıların uluslararası suç olduğunu açıkça belirtmiştir. Netanyahu’nun bu tutumu sadece bir kişiyi değil, tüm dünya sistemini tehdit ediyor. Çünkü eğer bir lider, “rejim değiştirmek için suikast yaparım” diyorsa, artık silahın kimin elinde olduğu değil, ne için kullanıldığı sorgulanmalıdır. Zira bu yaklaşım, sırf çıkarı için her yeri yakmaya hazır bir zihniyetin ürünüdür.
“Zulüm, yasayı aşmakla başlar; tiranlık, yasayı yok saymakla büyür.”
Peki bu barbarlığa kim dur diyecek? İnsanlık, çıkarları için hukuku es geçen liderlerin eline mi bırakılacak? Uluslararası kamuoyu, sadece petrolü tehdit eden gelişmelere mi ses çıkaracak? Eğer hukuk sadece güçlünün yanında olursa, bir gün herkes güçsüzleştiğinde ortada ne hukuk kalır ne insanlık.
İsrail’in bu saldırganlığı, sadece İran’a değil, tüm dünya düzenine karşı yapılmış bir meydan okumadır. Eğer buna sessiz kalınırsa, artık savaşın kuralları değil, kuralsızlığın savaşı başlayacaktır. Her lider, diğerine karşı suikast planları yapacak, diplomasi yerini tetikçilere bırakacaktır.
“Dünyayı hukuk değil, suikast yönetirse; geleceği barış değil, mezarlıklar belirler.”
Bugün değilse ne zaman? Bugün ses çıkarmayacaksak ne zaman adaletin tarafında olacağız? Bütün uluslararası topluma ve özellikle BM’ye düşen tarihi bir sorumluluk var: Suikast barbarlığına karşı hukuku, sessizliğe karşı vicdanı, güç siyasetine karşı adaleti savunmak. Çünkü eğer bir gün devlet başkanlarının kaderi keskin nişancıların dürbününe emanet edilirse, bu sadece bir ulusun değil, tüm insanlığın boynuna takılmış bir cellat ipi olur.
Gürkan KARAÇAM
#barbar #israil #abd #meşrumüdafa #yapan #iran

Yorum bırakın