Strateji, tarihi sadece okumaz; onu yeniden yazmanın yollarını da arar. 1919. Anadolu işgal altında. Osmanlı çökmüş. Yeni bir devletin doğumu sancılarla ilerliyor. Ve tam da bu tarihî eşikte, tarihe düşen sessiz ama kudretli bir not: Türk Ortodoks Kilisesi kuruluyor. Bir din kurumu mu? Evet. Ama yalnızca bu kadar mı? Asla. Bu oluşum, Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz doğmamış evladına yapılan en zeki stratejik yatırımlardan biridir. Hem içeride hem dışarıda bir mesajdır.
“Biz sadece Müslüman bir millet değiliz; biz aynı zamanda Türk kimliğini her inançta var edebilen bir milletiz.”
@stratejivefikirler
Türk Ortodoks Kilisesi: Anadolu’nun Ruhuna Kodlanmış Stratejik Cevap
Papa Eftim (Pavlos Karahisaridis), sadece bir din adamı değil, aynı zamanda milliyetçi bir entelektüeldi. Karamanlı Türk Hıristiyanlarının sözcüsüydü. Ve onun önderliğinde kurulan Türk Ortodoks Kilisesi, Batı’nın “Hıristiyan = Batılı, Ortodoks = Yunan” kodlamasını kırmayı hedefleyen millî bir karşı hamleydi.
“Strateji sadece düşmana karşı kurulmaz, dost görünen kalıpları da sorgulamakla başlar.”
@stratejivefikirler
Bu kilise, “Hıristiyanlık Batı’ya aittir” tekelini kırmak için kuruldu. Anadolu’daki Hıristiyan Türkler, yüzyıllardır bu coğrafyanın parçasıydı. Din değiştirmemiş Türklerdi. Öyle ki konuşmaları Türkçe, isimleri Türkçeydi; sadece ibadet şekilleri farklıydı. Yani kültürleri bu toprağın öz suyunu içmişti.
“Din bir aidiyet değil, bir tercih olabilir; ama millet, tarihin insanla yaptığı kadim sözleşmedir.”
@stratejivefikirler
Mübadele: Sürgün Değil, Hafıza Silme Operasyonu muydu?
1923’te imzalanan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi, görünürde sadece bir demografik düzenlemeydi. Ama altındaki kodlar, daha derindi. Müslümanlar Türkiye’ye, Hıristiyanlar Yunanistan’a ilkesi, Anadolu’daki Hıristiyan Türklerin kaderini belirledi. “Biz Türk’üz! Neden gönderiliyoruz?” diye feryat eden Karamanlılar, Gagavuzlar, Ortodoks Türkler, duyulmadı. Çünkü Batı’nın gözünde Hıristiyan olan Yunan’dır. Ve Türkiye, o dönemde bunu değiştirecek güce henüz sahip değildi.
“Diplomasi masasında tarih yazılmaz; tarih, sessizce gözden çıkarılanlarla şekillenir.”
@stratejivefikirler
Kimlik Savaşları: Din mi Millet mi?
Anadolu, yüzyıllar boyunca çok dinli, çok kimlikli bir toprak oldu. Lakin milli devlet inşa edilirken, bu çoklu yapı bir tehdit olarak algılandı. Çünkü Batı, “gayrimüslim azınlık = müdahale bahanesi” formülünü çok iyi kullanıyordu. Lozan’a bu gözle bakılırsa, Türk Ortodoks Kilisesi gibi yapılar Batı’ya koz vermemek için kurumsal olarak yalnız bırakıldı.
“Bazı fikirler güçlüdür ama yalnız bırakılır; çünkü o fikirler, zamanının ötesindedir.”
@stratejivefikirler
Kilise Tasfiye Edildi, Çünkü Türk Kimliğiyle Hıristiyan Olmak Batı’nın Algısına Tersti
Papa Eftim ve cemaati, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılıklarını ilan ettiler. Hatta Kurtuluş Savaşı’na destek verdiler. Buna rağmen gönderildiler. Neden? Çünkü dış baskılar, içerideki yeni devletin elini bağlamıştı. Türkiye bir tercih yapmak zorundaydı: Dinî homojenlik mi, etnik çeşitlilik mi?
“Bazen bir milletin yükselmesi için bazı gerçekler görmezden gelinir; ama görmezden gelinenler, bir gün geçmişin hayaletleri olur.”
@stratejivefikirler
Türk Ortodoks Kilisesi: Kayıp Kozumuz Muydu?
Bugün hâlâ var olan bu kilise, fonksiyonel olmasına rağmen bilerek sembolik düzeydeymiş gibi görünmez olarak yaşatılmak isteniyor. Halbuki desteklenmiş olsaydı, Batı’ya karşı stratejik bir argüman olarak kullanılabilirdi. Düşünsenize, Vatikan karşısında “Türk kimlikli bir Ortodoks kilisesi” var. Bu, Türkiye’nin Hıristiyan dünyasıyla kurumsal ilişkilerini yönlendirmede elini güçlendirmez miydi?
“Kimi zaman bir yapı yıkılmaz, sadece işlevsizleştirilir; çünkü işlevi tehlikelidir.”
@stratejivefikirler
Bugünün Jeopolitiğinde Olası Rolü Ne Olabilirdi?
Bugün Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da etnik-dinî kimlikler üzerinden yürüyen büyük bir satranç var. Türkiye’nin elinde Müslüman olmayan ama Türklük bilinciyle yoğrulmuş cemaatler olsaydı, bu satrançta çok daha özgüvenli hamleler yapabilirdi ki istenilse yine başarılabilir yani henüz hiçbir şey için geç değil.
“Sahip olduğun taşları değil, kaybettiklerini düşünerek satranç oyna; strateji geçmişin eksiklerini geleceğe artılarla taşımaktır.”
@stratejivefikirler
Sonuç Yerine: “Kimin Türk Olduğuna Kim Karar Verir?”
Türk Ortodoksları sürgüne göndermek, yalnızca bir nüfus hareketi değildi; bir kimlik mühendisliğiydi. “Türklük = Müslümanlık” formülüne aykırı her yapı, dışlandı. Ama bu formül, hem tarihimize hem de geleceğimize dar bir elbise oldu.
“Bir milleti tanımlarken dışlayarak değil, kapsayarak büyütürsün.”
@stratejivefikirler
Belki bu mesele şimdi sadece birkaç tarihçinin ilgi alanında. Ama yarın, Türkiye inanç ve kimlik siyasetini yeniden şekillendirmeye başladığında, Türk Ortodoks Kilisesi’nin kaybettirdiği koz daha çok konuşulacak.
“Bugün sessiz kalan her hakikat, yarının en gür sesi olarak döner.”
@stratejivefikirler
İşte bu yüzden strateji sadece askeri bir alan değil, toplumsal hafızanın da mühendisliğidir. Ve unutmamalıyız: Anadolu’da bir zamanlar “Ben hem Türk’üm, hem Hıristiyanım” diyenler vardı.Ve biz, o sesi duymamayı tercih ettik…
“Duyulmayan sesler tarihten silinmez, sadece gelecekte yankılanmayı bekler.”
@stratejivefikirler
Gürkan KARAÇAM
#türkortadoksluğu #kilise #lozan

Yorum bırakın