Suudi Arabistan, modern bir devlet mi yoksa İngilizlerin ve Amerikalıların çölde kurduğu devasa bir petrol istasyonu mu? Bunu anlamak için tarihin tozlu sayfalarına, Arap çöllerindeki entrikalara ve küresel güç oyunlarına yakından bakalım. İngilizlerin Kumda Şekillendirdiği Krallık1914’e kadar Osmanlı’nın bir parçası olan Hicaz, İngilizlerin Orta Doğu’yu dizayn etme planları kapsamında devreye aldığı “böl ve yönet” stratejisinin en büyük kurbanlarından biri oldu. 1915’te İngilizler, Şerif Hüseyin’i Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak için altın ve silah akıtırken, diğer yanda Abdulaziz İbn Suud’a da destek verdiler. 1916’da Arap İsyanı patlak verdi ve Osmanlı, İngiliz altınlarıyla kandırılan Arap liderler tarafından sırtından hançerlendi. 1925’e gelindiğinde Suud ailesi, İngilizlerin sağladığı silahlarla Mekke ve Medine’yi ele geçirdi. 1932’de Suudi Arabistan Krallığı kurulduğunda, Londra’da şampanyalar patlıyordu çünkü artık petrol musluklarının başına kendi sadık adamları oturmuştu.
“Bir hanedan düşünün: Osmanlı’ya ihanetle kuruldu, İngiliz desteğiyle büyüdü, Amerikan petrol şirketleriyle zenginleşti!”
@stratejivefikirler
Petrol ve Dolar Arasında Sıkışan Krallık
1938’de Amerikan Standard Oil şirketi (bugünkü ExxonMobil) Suudi topraklarında ilk büyük petrol keşfini yaptı. Bundan sonra Suudiler, ülkenin servetini yönetmek yerine Batı’nın petrol emir eri olmayı kabul etti. 1945’te Kral Abdulaziz, ABD Başkanı Roosevelt ile bir Amerikan savaş gemisinde buluştu ve “petrol karşılığında askeri koruma” anlaşması yaptı. Bu anlaşma, Suud ailesini ABD’nin “korumalı bölgesi” hâline getirdi. O günden sonra kimsenin Suudilere dokunmasına izin verilmedi, çünkü onlar Washington’ın en büyük gelir kapılarından biriydi.
“Suudi Arabistan’ın petrol kuyuları var ama muslukları Londra ve Washington açıyor!”
@stratejivefikirler
Riyad’da Taht, Londra’da Akıl Hocaları
Suudi kraliyet ailesinin en büyük zaafı, şatafatlı saraylarında otururken Batı’ya olan bağımlılıklarını gizleyememeleri. Veliaht prensler eğitimlerini Oxford ve Harvard’da alır, danışmanları İngilizce konuşur, paralarını İsviçre bankalarına yatırırlar.Suud Krallarının en önemli kararları Riyad’da değil, Londra ve Washington’da alınır. Silah alımları Pentagon onaylıdır, petrol fiyatlarını belirlerken bile Anglo-Amerikan sermayesinin izin verdiği ölçüde hareket ederler.
“Krallık Riyad’da ama yönetim odası Londra’da, kasası New York’ta!”
@stratejivefikirler
Batı’nın Çıkarı İçin Kendi Halkına Zulmeden Hanedan
Suudi Arabistan, kendi halkına en baskıcı rejimi uygularken Batı’ya en fazla taviz veren yönetimlerden biri. 11 Eylül saldırılarının faillerinin çoğu Suudi vatandaşıydı ama kimse Suudilere dokunmadı. Çünkü petrol muslukları açık kaldığı sürece demokrasi, insan hakları ve adalet gibi kavramlar Batı’nın gündemine bile gelmiyordu.
“Suudi Arabistan’da demokrasi çöldeki su gibi: Haritalarda var, gerçekte yok!”
@stratejivefikirler
İslam Nerede, Suudiler Nerede?
Suudi Arabistan kendini “İslam’ın lideri” olarak tanıtıyor ama Filistin konusunda suskun, Müslüman ülkelerdeki Amerikan işgallerine sessiz. Ülkede devasa camiler yapılıyor ama içindeki dualar bile İngiliz ve Amerikan politikalarına dokunamıyor.
“Mekke ve Medine Suud yönetiminde, ama akıl Londra’da, ruh Washington’da!”
@stratejivefikirler
Sonuç: Kraliyet mi, Kukla Yönetim mi?
Suud ailesi, ne İslam’ın temsilcisi ne de bağımsız bir krallık. Onlar, İngilizlerin kurduğu, Amerikalıların yönettiği ve Batı çıkarları doğrultusunda hareket eden bir hanedan. Dünyaya petrol satıyorlar ama kendi ülkelerinde bir fikir bile üretemiyorlar. Halk özğürlük nedir bilmiyor bile ama krallar Batı’da yatlar, malikâneler alıyor. Suud Krallığı’nın hikayesi, ihanetle başlayıp, sömürge valiliğiyle devam eden bir trajedidir. Bugün ne kadar güçlü görünseler de ipleri elinde tutanlar hep aynıdır.
“Suudi Arabistan, İslam’ın lideri değil, Batı’nın Orta Doğu şubesidir!”
@stratejivefikirler
Gürkan KARAÇAM

Yorum bırakın